Serinin 3. haftasıyla hepinize tekrardan merhaba. Bu yazı diğer yazıya nazaran 1 gün gecikti. Aslında geciktirmem de iyi oldu. Geçen yazılarımdan bir tanesinde bahsettiğim gibi, fikirlerimin olgunlaşması için genellikle 1-2 gün bekliyorum. Bir haftada olgunlaşan olgunlaşmıştır zaten diyebilirsiniz fakat bugün yazacaklarımın çoğu Cuma günü dank etti kafama :D.
Serinin bu bölümüne nedense daha çok önem verdim. Çünkü genellikle yeni bir alışkanlık kazanmaya çalıştığımda ve bu süreçte o alışkanlığımı 3. kez yaptığımda gerisi gelmeye devam ediyor. Bu yazı serisi sayesinde hayatımda yaşadığım küçüklü büyüklü olaylara daha çok odaklanabiliyor ve günlerimi anlamlandırabiliyorum. Ve bunları kafamda harmanlayıp yazıya döktüğümde hem rahatlıyor hem de geriye dönüp fikirlerimin uzun vadede nasıl olgunlaştığını görebiliyorum.
Yazılarımı okuyan pek kimse yok sanıyordum fakat Discord üzerinden güzel geri dönüşler alınca, bu yazıları daha özenle yazmaya başladım. Kimileri daha farklı türlerde de yazılar yazmamı ve videolar çekmemi beklerken, kimilerinin zihninde güzel fikirler uyandırmışım ve kimilerini ise yazı yazmaya oldukça teşvik etmişim istemeden. Böyle dönüşler almak beni mutlu ediyor fakat teknik konuda benden pek yazı beklemeyin. Çünkü ben de henüz öğrenme aşamasındayım. Elbette öğrendiğim güzel şeyleri zaman zaman sizle, hem bu yazı serisiyle hem de farklı yazılarda paylaşırım fakat yazılım konusunda o kadar söz sahibi bir insan değilim. Yakın zamanda da yazılımı hobi olarak yaptığımı da belirtmiştim. Esra Abla’nın da şu tweetini de eklemeden geçmeyeyim :D.
Bilgisini paylaşmak amacı olanları tenzih ediyorum ama teknik konulara aşırı hakimmiş gibi surekli gonderi yazanlar bana boşmuş gibi geliyor😅boş başak dik, dolu başak eğik durur çünkü yanlış mı düşünüyorum
— Es (@korilimantar) August 11, 2021
O halde ufaktan “ne öğrendim?” başlığımıza geçelim.
Bu hafta ne öğrendim?
Bu hafta yine geçen 2 hafta olduğu gibi, biraz boş geçti. Daha çok insanlarla sohbet etmeye ve onları dinlemeye başladım. Kimi zaman bazı teknik konuları daha da basitleştirerek çocuklara anlatmaya başladım. Konuyu yeterince anlayıp anlamadığımı genellikle bu şekilde daha iyi gözlemliyorum. Büyük ve kompleks şeyleri daha da basitleştirerek hem işin kökünü görebiliyor, hem de çocuklara bu tür konuların aslında o kadar karmaşık olmadığını gösterek onları teşvik ediyorum. Tabii bu süreçte sadece çocuklara değil kendi yaşıtlarıma da küçük sunumlar yapıyor, yeri geliyor uzun uzun sohbet ediyorum. Genel olarak gördüğüm şey, insanlar bir şeyler yapmaktan çekiniyor ve yine birçok insan kendi potansiyelinin farkına varmakta zorluk çekiyor. Buna neden olan şey aslında “insanların sözlerini” çok fazla takmaları. İnsanlar genellikle başaramadıkları şeyleri, “yapamazsın, edemezsin” diye karşı tarafa balyoz gibi savuruyorlar. Karşı tarafın konuya ilgisi ve becerisi olmasına rağmen, bu tür sözlerden dolayı vazgeçiyor ve cesareti kırılıyor. Yazılıma yeni başlayan veya üniversitede henüz öğrenci olan birçok kesim, kimi zaman Twitter’da dönen teknik muhabbetleri anlamadığı veya kendini yanlış kişilerle çok fazla kıyasladığı için ümitsizliğe kapılıyor ve kendini yetersiz gördüğü için çalışmalarına ara veriyor. Ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmak yerine, her insanın öğrenme sürecinin, şeklinin ve ortamının farklı olabileceğini ve bir şeyler başarmak için çok çalışmak gerektiğini unutmamamız gerekiyor. Geçen günlerde Discord sunucumuzda tanıştığım Eray Abi’nin şu sözü beni baya bir düşündürdü, “Kimi insanların başarısı diğer insanlara göre uzaktadır”. Kimi insanlar bir nebze daha şanssız olabiliyorlar ve gitmeleri gereken yol uzayabiliyor. Fakat pes etmeden hedefleri için çok çalıştıklarında diğer insanlara göre daha da başarılı olabiliyorlar. Fakat daha başarılı olmak için yolumuzun uzunluğu ve üzerindeki engellerin çokluğu ne kadar etki ediyor hala daha düşünüyorum. Ama yol uzun olsun veya kısa olsun, başarıyı getiren yegane unsur çok çalışmak ve istikrar. Bugün YouTube üzerinde dolaşırken, Barış Özcan’ın ve milli gururumuz Mete Gazoz’un videolarına denk geldim ve yazımda bu konuya da yer vermek istedim.
Mete Gazoz demişken, bu anımı da anlatmadan geçmeyeyim. Lise yıllarımda belediyenin okçuluk kursunu tanıtmak için okulumuza gelmişlerdi. Spor salonumuza hedef tahtaları ve koca koca oklar getirmişlerdi. Benim de okçuluğa o zamanlar çok fazla ilgim vardı fakat okçuluk adına hiçbir faaliyette bulunmamştım. Her neyse, sınıftaki herkes sıraya girdi ve atış yapmaya başladık. 3 kere vurabiliyordu herkes ve ben üçünde de tam ortadan vurmuştum. Hocanın dediği şekilde de yayı tuttuğuma emindim. Fakat o zamanlar biraz cılız olduğum için midir bilinmez, beni okçuluğa uygun görmemişlerdi. O gün gerçekten çok kırılmıştım. Daha doğrusu okçuluğa olan ilgim orada son bulmuştu. Daha sonra üstüne de gitmedim haliyle. Mount and Blade oynarken ok ve yayı elime aldığımda, hep bu anım aklıma gelirdi. Aslında bu anımla varmak istediğim nokta, yine başta söylediğim gibi insanların sözlerini o kadar da takmamak. İnadına çalışmak ve olabileceği en uç yere kadar gidebilmek gerekiyor kısacası.
Tabii bunları yazan ben, çizer olma yolunda hala daha o kadar çok çalışmıyorum. Gerçekten bir şeyler çizmeyi ve tasarım konusunda kendimi çizimle bir üst seviyeye çıkarmayı çok istiyorum. Fakat sadece istemekle de olmuyor. Nedense aklıma Volkan Öge’nin Yaşam Sanatı videosu geldi bunu yazınca :D.
Çizim ve desen konusunda kendimi geliştirmek için sağolsunlar Nagihan ve Zehra çok yardımcı oluyorlar. Boş insanların düşüncelerini dinlemek yerine, işin ehli insanları dinlemeyi daha doğru buluyorum. Nagihan’ın beni çizdiği çalışmasını da aşağı bırakayım.
Son olarak öğrendiğim değil de kendimde fark ettiğim şey ise, liseden sonra ne kadar değiştiğim. Beni tanıyan kişiler, eskiden sarıyı ne kadar sevdiğimi bilir. Fakat son 2 yıldır en sevdiğim renk kırmızı. Çoğu zaman Discord üzerinde adım kırmızı göründüğü için kırmızıyı sevdiğimi sanarlar ama kırmızı gerçekten kendimi gördüğüm bir renk. Sarı rengi sevdiğim zamanlar daha çekingen, kendi içine kapalı ve duygusal biriyken; kırmızıyı sevmeye başladığımdan beri daha atılgan, azimli ve psikolojik olarak daha güçlü biri olduğumu fark ettim. Tabii bir tasarımcı olduğum için her türlü güzel rengi seviyorum o ayrı konu fakat nedense bu tür işe yaramaz bir bilgiyi paylaşma gereksinimi duydum :D.
Bu başlığı bitirirken, bugün izleyip beğendiğim bir diğer videoyu da sizlerle paylaşmak istedim.
Ürünler, Hizmetler, Güleryüz ve Müşteri Memnuniyeti
Son zamanlarda insan ve tasarım odaklı düşünce üzerine çok fazla durduğumu fark etmiş olabilir bazılarınız. E nihayetinde çoğu ürün insanlar için ortaya çıkıyor ve başarılı ürünlerin ve firmaların çoğunda bu tür insan ve tasarım odaklı, yaratıcı fikirlerin yattığını görebilirsiniz. Ama bugün değinmek istediğim nokta, ürünlerin veya hizmetlerin müşteriye olan desteği. Bu gerek canlı destek olsun gerek yazılan sayfalarca dökümanlar. Eğer sunucularla az da olsa benim gibi ilgiliyseniz, Digital Ocean dökümanları ile sıkça karşılaşabilirsiniz. Hemen hemen her sorununuzun, bir çözüm yolunu bu dökümanlarda bulabiliyorsunuz. Açıkçası bu tür temiz ve detaylı dökümanlar yazan firmalar benim için bir tık önde oluyorlar. Aldığım bir hizmete ücret veriyorsam ve sorun yaşadığım anda birileri veya bir şeyler bana yardımcı olabiliyorsa şahsen ben bu hizmeti almaya devam ederim. Bir diğer örnekler ise Apple, Amazon ve Google gibi firmaların canlı destekleri. Apple ürünleri kullanan insanların bir diğer sıkça söylediği şey Apple Destek hattının ne kadar profesyonel ve burada hizmet veren insanların ne kadar güleryüzlü olduğudur. Google Cloud ve Apple’ın destek hattına her bağlandığımda sorunum ciddi bile olsa o kadar sakinleştirici bir ifade ile konuşuyorlar ki, sorunumun çözüleceğini ilk baştan garanti ediyorlar gibi bir his yaratıyorlar. Aslında böyle bir başlık açmamın sebebi Amazon’da yaşadığım küçük bir olaydan dolayı aslında. Amazon’un hizmetlerine bayılırım ve olabildiğince Amazon üzerinden alışveriş yapmaya çalışırım. Yakın zamanda ilk defa bir iade süreci başlattım ve olabildiğince hızlı ve sorunsuz oldu her şey. Fakat hediye iade kuponunun hesaba aktarılması biraz uzun sürüyormuş. Bu yüzden bu konuda bilgi almak için destek hattına başvurdum. Benimle ilk ilgilenen kişi biraz duygusuz yazıyor gibiydi bu yüzden sorunumun çözülemeyeceği hissine kapılmıştım ve tam o sırada yanlışlıkla destek hattı penceresini kapattım. Kötü bir deneyim yaşadığımı düşündüğüm için tekrar açmak istemedim fakat yine de tekrardan destek hattına başvurdum. Bu sefer bana yardımcı olan kişi çok güleryüzlü ve sakinleştirici bir şekilde konuşuyordu. Sonra oturup şöyle bir düşündüm. Destek hattı dahi olsa, müşteri için her süreç çok dikkatli işlenmesi gerekiyor. Ürünün arayüzünden destek hattına kadar ne kadar titizlikle çalışılırsa o ürün gerçekten başarıyı yakalıyor. Tabii ki Amazon’da ilk bağlandığım kişi sonradan bana mail atıp sorunumu çözebilmek için tekrardan benimle iletişim kurmaya çalıştı. Bu tür bir davranış, ilk başta yaşadığım kötü deneyimi de uçurup götürdü.
Bu başlık hakkında daha farklı bir yazı da yazacağım ama ufaktan bir müşteri ilişkilerinin aslında ne kadar önemli olduğunu yazmak istedim.
Bu Hafta Dikkatimi Çeken İsim
Her hafta olduğu gibi bu hafta da güzel filmler izledim. Film seçerken dikkat ettiğim unsurlardan biri önce IMDb puanının kaç olduğu, daha sonrasında ise kimin oynadığı. Genellikle IMDb 7.0 üstü filmler seçmeye ve Kaan’ın Tavsiyesi adlı siteden yorumları olabildiğince okumaya çalışıyorum. Profilimi de buradan inceleyebilirsiniz.
Bu hafta dikkatimi çeken isim ise Will Smith oldu. Filmlerdeki oyunculuğu, duygusal yapısı, konuşması ve diksiyonu beni çok etkiledi. Nedense kendimi ona yakın hissettim. Daha sonrasında biraz araştırdığımda kendisiyle aynı burç olduğumu fark ettim. Burçlara çok fazla inanan biri değilim ama bi’ hoş hissettim :D. Daha önce kişilik testi yaptığım bir platformda da kendisiyle aynı sınıfta olduğumu gördüm. En sonunda gerçekten ona az çok benzediğimi biraz daha düşünür oldum. İzleyip beğendiğim filmlerini de yine olduğu gibi film başlığı altında sizlerle paylaşacağım.
İlgimi Çeken Makaleler
- Designers: you should be playing more videogames - Lucas Modolo Szewczyk
- What is the Difference Between A URL And A URI? - Ferenc Almasi
- Top vs side navigation: Which one is better for your product? - Taras Bakusevych
- The best (free) resources for new UX/UI designers - UX Collective Editors
- Goodbye 8-point grid, hello 4-point grid? - Dries De Schepper
- Modern UX design is killing creativity - Michael Buckley
- Spotify Product Design Interview - Nishtha H. Dalal
- A guide to minimalist design - Inês Bernardino
Kitap Önerim
- WATCHMEN - Alan Moore, Dave Gibbons
- Sokrates’in Savunması - Platon
- Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi - F. Scott Fitzgerald
- Savaş Sanatı - Sun Zi
Film Önerim
- Seven Pounds (2008) - #dram
- The Pursuit of Happyness (2006) - #dram #biyografi
- Watchmen (2009) - #aksiyon #dram #gizem
Bu Hafta Beğendiğim Müzikler
Pinterest’ten Hoşuma Giden Çalışmalar
Kapanış
Bugün biraz rahatsız da olsam yazıyı nihayet ertelemeden yazdım ve bu yüzden çok mutluyum. Yazın sonuna doğru yaklaştığımız şu dönemlerde sağlığınıza dikkat edin efendim.
Yazılarımla sizi bir şeylere teşvik edebildiysem, fikir uyandırabildiysem ve 20-30 dakika da olsa okuyacak güzel bir şeyler sunabildiysem ne mutlu bana. Yanlış anlaşılacak bir şeyler söylediysem affola. Yorumlarınız varsa Discord (omerayyildiz#6820) veya Mail ([email protected]) üzerinden bana ulaşabilirsiniz.
Bu yazıyı yazarken dinlediğim çalma listeleri: Coding Mode, Electronic Rising.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Kendinize ve sağlığınıza dikkat edin.
Sevgilerimle,
Ömer Ayyıldız