Herkese yeni bir yazıyla tekrardan merhaba. Gecikmeden yazıyı direkt pazar günü paylaştığımı umarım farketmişsinizdir :D. Aslında tarihlere göre kıyaslayınca maksimum 2 gün geciktirmişim yazıları, onun dışında gayet iyi ilerlediğimi söyleyebilirim. Daha dün gibi hatırlıyorum bu yazı serisine başladığım günü fakat 5. yazıya gelmişiz bile. Devamlılığı sağladığım için kendimle gurur duyuyorum. Umarım iki haneli sayılara kadar götürebilirim bu seriyi.
Her yazının başında olduğu gibi, yazılarımı beğenen ve gerçekten okuyup geri dönüt veren herkese teşekkür ederim. Faydalı bir şeyler sunabiliyorsam, sunamasam bile zihninizde bir şeyler uyandırabiliyorsam ne mutlu bana.
O halde çok uzatmadan başlıklarımıza geçelim.
Bu hafta ne öğrendim?
Geçenlerde SDTR topluluk üyelerinden bir arkadaşım, (haftalık hazmettiklerim 4 yazısı için) “bu hafta da boş geçti diyeceksin sandım fakat daha farklı başlamışsın” şeklinde bir yorum yapmıştı yazıdan bir parçayı atarak. Nedense baya bir güldüm o mesaja. İnsanların yazılarımı takip edip nasıl bir ruh halinde olduğumu bilmeleri ve yazılarıma beklentilerle gelmeleri hoşuma gitti :D. Fakat geçen hafta olduğu gibi bu hafta da “dolu” geçirdim :D. Bu hafta aşı olmakla beraber insan davranışları üzerine baya bir oturup düşünme fırsatı yakaladım etkinlik ve sohbetlerle. Tabii sohbet etmeyi her gün yapıyorum fakat ek olarak yıllar yıllar sonra tekrardan Ruby’i kurcalamaya başladım. Ruby on Rails’e henüz bakamadım fakat ilerleyen zamanlarda kurcalamayı planlıyorum. Kafamda bir proje var, eğer onu yapabilirsem diğer yazıda yapım sürecini ve karşılaştığım sorunları nasıl çözdüğümü aktarmaya çalışacağım.
Ruby için yazılan dökümanlar üzerinden ilerlemeyi düşünüyordum fakat elimde birkaç yıl önce satın aldığım Ruby kitabı vardı. Ona şans tanıyıp okumaya karar verdim. Bayadır adam akıllı kitap okumuyordum, bari bu kitabı okuyayım dedim. Normalde teknik kitaplardaki anlatımlar bazen çok sıkıcı olabiliyor fakat Sıtkı Bağdat hocanın anlatım biçimi çok ama çok hoşuma gitti. Teknik terimleri Türkçeye profesyonel şekilde çevirmekle beraber olayları temelinden başlayarak anlatıp gereksiz bilgilerden kaçınması bence çok hoş bir şey. Kitabın baskı tarihi biraz eski fakat Ruby’nin kendi dökümanlarıyla beraber ilerlediğinizde bir sorun yaşamıyorsunuz.
Terimlerin Türkçeye çevrilmesi kimi geliştiricilerin hoşuna gitmiyor fakat dilimizi düzgün bir şekilde kullanmak bence çok önemli bir husus. Terimleri Türkçeye çevirerek anlatan hocalarım tabii ki bu terimlerin İngilizcesini de ek olarak parantez içerisinde belirtiyor. Ve bence bazı konularda terimlerin Türkçeye çevrilmesi konuyu anlamada yardımcı olabiliyor. Ek olarak teknik bir kitap yazarken bu tür detaylara dikkat eden yazarlar, yapmış olduğu işe ne kadar önem verdiğini de gösteriyor bence.
İyi de neden Ruby? Birkaç yıl öncesine kadar aslında baya bir popüler bir dildi fakat son yıllarda eski popülerliğini pek göremiyoruz. Fakat bu durum Ruby’nin kullanılmadığı anlamına gelmez. Benim Ruby’i tekrardan öğrenip yazma sebebim, kafamdaki projeleri daha hızlı geliştirebilmek için hoş bir söz dizimine (syntax) sahip oluşu. Ruby on Rails’in sağlamış olduğu kolaylıklar da var tabii. Web üzerinde bir şeyler geliştirmek için doğru yol mu bilmiyorum fakat bildiğim yoldan giriş yapmak bana daha masrafsız ve rahat geldi açıkçası. Zaten ille de Rails yazın dediğimi hiçbir yerde duyamazsınız :D.
Okuldaki derslerim henüz başlamadığı ve şu an tasarım odaklı herhangi bir işte çalışmadığım için yazılım üzerine son aylarda daha çok durdum diyebilirim. Arada bir tasarım üzerine makaleler okuyorum, videolar izliyorum ve küçük eskizler yapıyorum fakat portfolyoma koymalık bir iş yapmadım henüz. Ama sorun şu ki, insanlar hala daha “sen tasarımcısın tasarım yapmak zorundasın” veya “daha ne olduğuna karar veremedin” gibi argümanlarla gelmeye devam ediyor. İnsanlar neden beni kalıba sıkıştırmaya çalışıyor anlamış değilim. Ben ne iş yaptığımı, nelerden hoşlandığımı ve şu an ne yapmak istediğimi zaten biliyorum ve yapıyorum. Gelecek çok uzakta değil, hemen dibimizde. Çok yönlü olmak bence bir sorun değil ve olmamalı. Fakat bunu dememe rağmen sadece grafik tasarımcısı ilanlarına başvurduğumu biliyorsunuz. Hibrit bir şekilde yeteneklerimi sergileyebileceğim ortamlar kurumsal ortamlardan ziyade daha çok start-up’lar olduğu için o tür ekiplere veya firmalara yazılım adına ne bildiğimi ve ne kadar bildiğimi de ekleyerek bir başvuru yapıyorum.
Açıkçası insanların benim hakkımda ne düşündüğünü birkaç ay öncesine kadar çok umursardım fakat şu an sadece sevdiğim işi yapıyorum. Kafamda bir şeyler tasarlıyorum -bu bir ürün olur veya kendim için bir araç- daha sonrasında baştan sona kimi zaman yeni şeyler de öğrenerek hayata geçiriyorum. Tasarladığım şeyi koda dökerek canlandırmak bana zevk veriyor. Fakat elinde hiçbir ürün veya eser olmayan insanların bana çamur atmaya çalışması, işlerimle ve bilgimle dalga geçmesi de ayrı bir sinir bozucu nokta. Bir dili veya tasarım aracını bilmeniz maalesef sizi bir geliştirici veya tasarımcı yapmaz. Üretmeyen, üretemeyen insanlar, bir şeyi üretirken hangi aşamalardan geçildiğini bilmediği için tamamen kulaktan dolma bilgilerle bir şeyleri yargılamaya çalışır. Genç yaşta yeni yeni yazılıma veya tasarıma atılmış arkadaşların bu tür insanları dinlemeyip sadece kendilerini geliştirmelerini tavsiye ediyorum. Bir şeyleri yapmanın tek bir yolu yok. Öğrenme aşamasında bir şeyler üretirken uzun yoldan gidebilirsiniz bunda bir sorun yok. Zamanla eliniz alışır ve daha çok şey öğrenirsiniz. Bununla beraber kısa yoldan yapmayı da bir şekilde öğrenirsiniz.
Bu tür “mükemmeliyetçi” zihniyetlerin oluşmasının sebebi de toplum aslında. Eğer birileriyle aynı şekilde düşünmüyorsanız genellikle ya alay konusu oluyorsunuz ya da dışlanıyorsunuz. Bulunduğunuz ortamlarda espirileriyle sizi güldüren insanları hiç düşündünüz mü? Neden siz değil de o kişiler güldürüyor? Çünkü olaylara farklı bir açıdan bakıp bu açıyı mizahla birleştirebiliyorlar. Sizin düşünmeye çekindiğiniz o düşünceleri başkaları düşünmekten korkmuyor. Okullarda da maalesef bu durumu gözlemleyebilirsiniz. Eğer eğitimi veren alanında uzman bir eğitmen değilse, 10 farklı çocuktan birinin verdiği saçma bir cevabı görmezden geliyor veya o çocuğu azarlıyor. Halbuki neden böyle düşündüğünü sorsa belki de olaylara daha farklı bir şekilde bakabilecek. Bir çocuğun gördüğü ile yetişinkinlerin gördüğü bir değil. Çocukların bir kısmının ezanı Allah’ın okuduğunu sanması da burdan geliyor :D. Bu yüzden küçük çocukların bana sorduğu saçma soruları artık eskisi kadar saçma görmüyorum. Birilerinin onları dinlediğini bilmeleri, bir şeyler yaparken onlara özgüven katarken, aynı zamanda sabit düşüncelerden uzaklaşıp yaratıcı olmalarını da tetikliyor. Temel Tasarım dersinin ilk dersinde hocanın bize “saçmalamaktan korkmayın” demesini de şimdi daha iyi anlıyorum. Sınırların dışına çıkmaktan, yeni bir şeyler denemekten korkan bazı tasarımcılar da sürekli aynı “oyuncu” temalı tasarımlarla gelip kendilerini benimle yarıştırmaya çalışıyor, kibirleniyorlar. Minimalizm desen onlar için sadece bir terimden ibaret. Elbet herkes minimalist işler çıkarmak zorunda değil fakat birazcık göz gezdirirseniz yapılan işlere, hemen hemen hepsi aynı ülkemizde. Hatta kimileri o kadar berbat ki üstüne bile durmak istemiyorum.
Geçtiğimiz günlerde de birkaç toplulukta gezinirken şunu fark ettim. Siyaset ve felsefe tartışan çoğu “gencin” popüler kültürün etkisinde kaldığını gözlemledim. Bir şeyleri kıyaslayıp analiz etmek ve şartları değerlendirmek yerine, tamamen birilerinin düşüncelerini kopyalayıp argüman olarak sunuyorlar. Tabii herkes bu şekilde değil fakat genel olarak bu şekilde. Ekonominin ve şu an yaşadığımız ortamın o kadar da iyi olmadığını anlamak zor değil fakat ek olarak insanların bunu bahane ederek kendilerini geliştirmekten kaçınmaları bana saçma geliyor. İnternet ve internete bağlı bir cihazınız olduğu sürece, ücretsiz bir şekilde birçok şey öğrenebilirsiniz. Farklı topluluklardan farklı kaynaklar ve ilişkiler edinip kendinize yeni yollar çizebilirsiniz. Bir şeyler zor olabilir fakat imkansız değil. Lütfen kendinizi ve çevrenizi kandırmayı bir kenara bırakıp, dünyayı, hayatı ve kendinizi tanımaya çalışın. İnsanları, parayı ve ilişkileri yönetmeyi bilmeden milyarder olamazsınız. Elinizde bir veri olmadan, bir şeyler araştırmayı bilmeden oturduğunuz yerden sadece Twitter’a bakarak felsefe yapamazsınız. Ben çok okuyorum, araştırıyorum zaten diyen çoğu gencin bana kaynak olarak haber sitelerini, uyduruk videoları ve tweetleri sunmaları biraz can sıkıcı.
Gerçekten geleceği için çabalayan birçok genç de var. Bazen çocukların (12-14 yaş) lise ve üniversite hayalleri kurup sohbet ettiklerinde onları gözlemliyorum. Liseye gittiklerinde çok çalışacaklarını veya daha farklı şeyler yapacaklarını söylüyorlar. Hatta yaşlanana kadar olacak birçok şeyi planlayıp “ben buyum” demeye çalışıyorlar. Hayal kurmak, bir şeyleri planlamak gerçekten güzel. Hayata dair bir motivasyonları olmaları iyi bir şey. Fakat gelecek karanlık. Bazı şeyleri önden göremeyebilirsiniz. Yaptığınız ufacık bir tercih birçok şeyi değiştirebiliyor. Matematikçi olmayı planladığınız bir vakit sanatçı olabilirsiniz. Bunun garantisini veremeyebiliyorsunuz. Bu yüzden olayları akışına bırakıp, bulunduğunuz anı en iyi şekilde yaşamaya çalışmak bana daha mantıklı geliyor. Bazı şeylere hiçbir zaman anlam veremeyebilirsiniz. Fakat eğlenceli ve geliştirici olan şey onu anlamaya çalıştığınız süreç. Uzun lafı kısası, yapmayı sevdiğiniz şeyleri yapmaya, küçük şeylerden mutlu olmaya ve zevk almaya çalışın. Kısa vadede daha mutlu hissettiğinizi fark edeceksiniz :). Kendinizi kutuların ve sınırların içine hapsetmeyin.
Bu Hafta Dikkatimi Çeken İsimler
Bu hafta yine topluluklarda gezinirken, birkaç isim nedense çok dikkatimi çekti. Bunlardan ilki Taylan Doğan. Kendisi gerçekten çok çalışkan bir insan. Her ne zaman görsem yeni bir konuyla ilgileniyor veya bir aracı kurcalıyor. Sistematik şekilde çalışması ve sürekli olarak bir şeyleri not alması çok hoşuma gitti. Kendine has zevkleri ve tarzı olması aslında onun ne kadar özgün bir karakter olduğunu gösteriyor. Herkesin birbirine benzemeye çalıştığı bu zamanlarda yaratıcı ve zevk sahibi insanları görmek hoşuma gidiyor. Birçok konuda donanımlı bir insan olmasına rağmen, kibirlenmeden yeni başlayan insanlara yardımda bulunması da takdir edilmesi gereken bir konu bence.
Bir diğer isim ise Deniz Nazari. Birçok yazımda ve konuşmamda (sohbetlerdeki zırvalamalarım :D) başarıyı getiren en önemli faktörün çok çalışmak olduğunu defalarca anlatmaya çalıştım. Deniz, yaklaşık bir yıl önce yazılıma yeni yeni atıldı fakat kısa sürede gerçekten çok çalışarak birçok teknolojide güzel işler çıkarmaya başladı. Elbette “mükemmel” şeyler çıkarmasına gerek yok. Bir şeyler için sürekli çabalaması ve bilgileri adeta sömürmesi bence çok hoş bir şey. Kendisi ekibiyle beraber bu yazıyı yazdığım sırada güzel bir oyun yayınladı. Hazır o oyunu görmüşken, bu yazıda kendisine de yer vermek istedim. Oyunu aşağıdaki bağlantıdan inceleyebilirsiniz.
Yazılarımda birçok kişiye referans verdiğimi görebilirsiniz. Sponsorluk veya ücretli tanıtım gibi bir durum yok :D. Çevremde biriktirdiğim insanları bir yazıda toparlamak ve hatıralar bırakmak hoşuma gidiyor. Ek olarak yazılarımda kendi adını gören birçok kişinin az da olsa mutlu ve motive olduğunu görmek güzel bir duygu. İnsanları ve işlerini takdir etmenin de zor bir şey olduğunu düşünmüyorum :).
Küçük Bir İpucu
Eğer macOS kullanıyorsanız, Automator uygulamasını görmüş olmalısınız. Bu uygulama sayesinde birçok işi otomatik hale getirebiliyorsunuz. Bunlardan en çok hoşuma gideni “Convert to PNG” kısayolu. Bu kısayolu Fatih Kadir Akın’ın paylaşımında görmüştüm, yazımda da yer vermek istedim.
Önce Automator açıp “New Document” olarak Quick Action‘u seçin. Daha sonrasında soldaki kütüpahenin arama bölmesine “convert” yazın.
Change Type of Images yazan modüle çift tıklayın ve Add butonuna basın. Sağ tarafta iki adet blok içeren pencereden ikinci bloktaki type seçeneğini aksiyonunuzun hangi uzantıya çevirmesini istiyorsanız ona göre değiştirin.
Yukarıdan ikonu ve aksiyonun nerelerde tetikleneceğini seçebilirsiniz. Bunları da yaptıktan sonra “Command (⌘) + S” diyerek aksiyonunuzu kaydedin. Ve işlem tamam. Artık herhangi bir görseli seçtiğiniz formata, aşağıda gösterdiğim şekilde çevirebilirsiniz.
Eğer daha sonrasında tekrardan düzenleyip yeni özellikler eklemek isterseniz, Automator’un File seçeneğinden Open…‘i seçmeniz yeterli.
Açılan klasörden daha önce yapmış olduğunuz “workflow”ları görüntüleyebilir veya silebilirsiniz.
İlgimi Çeken Makaleler
- Things I (honestly) don’t want to see in your portfolio - Fabricio Teixeira
- Disabled buttons don’t have to suck - Justine Win
- Speed techniques to help you design faster - Michal Malewicz
- 12 graphic design trends to get you inspired in 2021 - Jenn Pereira
- 2021 design trends: Yay or Nay? - Courage Egbude
- 7 Figma Plugins that Save Your Time - Thalion
- Psychological principles for every product designer - Canvs Editorial
Kitap Önerim
- Ruby Programlama - Sıtkı Bağdat
- Ruby on Rails - Sıtkı Bağdat
- Çizimin Sırları - 1: Temel Karakalem Teknikleri - Barrington Barber
Film Önerim
Bu Hafta Beğendiğim Müzikler
Pinterest’ten Hoşuma Giden Çalışmalar
Kapanış
Bu yazının da sonuna geldik dostlar. Bu haftanın güzel geçtiğini düşünüyorum. Umarım sizin de güzel geçmiştir. Makale başlığı altında paylaştığım yazılar baya bir ufuk açıyor. Okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Yazılar üzerine tartışmak da çok isterim.
Yakın zamanda okulum açılıyor, eğer mümkün olursa ve organize edebilirsem kulübümüzün tasarım sohbetlerini de buradan duyurmayı sabırsızlıkla bekliyorum.
Kendinize ve sağlığınıza çok dikkat edin. Size en uygun aşıyı da yaptırmayı unutmayın.
Sevgilerimle,
Ömer Ayyıldız