Experience Designer

Haftalık Hazmettiklerim [#6]

Herkese bir hafta sonra tekrardan merhabalar. Yavaş yavaş havaların soğumaya başladığı şu günlerde, örtünüzün altındayken okuyup düşünebileceğiniz bir şeyler getirdim sizlere. Umarım bu haftaki konuları beğenirsiniz.

Diğer yazılara nazaran bu yazıyı daha bir hevesle yazıyorum nedense. Uzun bir hafta oldu benim için. Bu yüzden birçok konunun üzerine uzunca düşünme fırsatı da yakaladım. Aynı zamanda güzel şeyler de öğrendim. Başlıklara geçmek için sabırsızlanıyorum. Ama geçmeden önce bu seriyi yazarken bana destek olan Büşra’ya, Zehra’ya ve Sude’ye özel olarak teşekkür etmek isterim. Yazılarımı dikkatlice okuyup yazım hatalarından anlatım bozukluklarına kadar birçok ince detayı bana illettikleri için minnettarım.

O halde girişi çok uzun tutmadan başlıklarımızaaa, geçelim!

Bu hafta neleri düşündüm?

Bu hafta motivasyonumun zirve ve dip yaptığı haftalardan biriydi. Bazen bunun üzerine de çok düşünüyorum. Yani daha önümde çok zaman var. Neden bu kadar telaşa sokuyorum ki kendimi? Lakin hedefleriniz bekledikçe onlara yaklaşmıyormusunuz. Siz adım attıkça ancak onlara yakınlaşabilirsiniz. Hedeflerinize erken yakınlaşmaya çalışmak, beraberinde avantajları daha iyi kullanabilmeyi de getirebiliyor. Bu yüzden kendimi geliştirme hususunda biraz agresif davrandığımı söyleyebilirim. Zamanım bol, henüz okul da açılmamışken olabildiğince çok şey öğrenmeye ve denemeye çalışıyorum. Arada bir çıkıp gezmeyi ve kafa dağıtmayı çok istiyorum fakat maddiyat ve nefret ettiğim sıcak havalar beni zor duruma soktuğu için pek de çıkıp gezemiyorum. Yazılarımı okuyan bazı kişiler, benim her gün oturup çalıştığımı ve bir şeyler araştırdığımı sanıyor fakat tam aksine haftamın büyük bir bölümü uyuyarak geçiyor. Geri kalan zamanımda da gece gündüz fark etmeksizin bir şeyler kurcalıyorum. Kurcalamadığım zamanlarda da genellikle film izliyorum. Birazcık tembel biri olmamla beraber çok seçici biriyim. Kolay kolay makale, film veya kitap beğenmem. Olabildiğince titiz tercihler yapıp bu yazıda güzel içerikler paylaşmak hem kendi hem de okurlar adına kaliteli bir arşiv oluşturmama yardım ediyor. Aslında çoğu okur makale başlığı altındaki makaleleri okumaya üşeniyor fakat bir sohbet anında “aa, ben bunun hakkında bir makale paylaşmıştım” diyebilmek çok hoşuma gidiyor ve motive ediyor.

Yazı yazmayı ve bir şeyler üretmeyi çevreme daha çok aşılamayı da bir o kadar seviyorum. Ama özellikle yazı yazılmasını şiddetle öneriyorum. Peki ya neden? Konuşurken dile getiremediğiniz, kafanızın içinde sürekli kuruntu yaratan ve birçok sebepten dolayı anlamlandıramadığınız, bir kalıba sokamadığınız düşünceler bir süre sonra stres yaratır. İnsanlara kendinizi ifade etmeye çalışır, fakat aradığınız çözülmeyi çoğu insanda da bulamazsınız. Bu yüzden kafanızdaki şeyleri önünüze serip, bir hizaya, bir düzene soktuğunuzda o düşüncelerin çoğunun basitleştiğine hatta kimilerinin yok olduğuna bile şahit olabilirsiniz. Her hafta sonu kendimi yazı yazarak yenilemeye çalışıyorum ve yeni bir haftaya kafamda birikintiler olmadan giriş yapıyorum. Bu yazı serisiyle beraber bir hafta boyunca sindirdiğim düşüncelerin vitaminlerini de sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Farklı türde yazılar yazmayı da planlıyorum fakat içime sinmediği sürece paylaşmam büyük ihtimal. Ama az çok tahmin edebileceğiniz üzere yazılım veya tasarım üzerine çok farklı ve spesifik konulara değineceğim birkaç yazı yolda, sizinle kavuşmayı bekliyorlar.

Bu serinin ve yazı yazmanın bana oldukça faydası dokunduğunu ve yazıların insanlara da faydalı olması için çabaladığımı zaten defalarca yazıp çizdim. Haliyle yeni bir yazı yayınladığımda da birçok topluluğun link paylaşma kategorisinde yazımı paylaşıyorum. Fakat bu yazı serisinin konseptini anlamayan, alakasız yorumlarda bulunan ve saçmaladığımı düşünen birtakım insanlar da var, yok değil. Özellikle neden SEO (Arama Motoru Optimizasyonu) kasmıyorsun, şu konu hakkında da yazılar yaz üste çıkarsın gibi yorumlar çok alıyorum. Açıkçası internette kısacık bir aramayla yazılmasını istediğiniz bu tür basit şeyleri hızlıca bulabilirsiniz. İnternet çöplüğüne bir şeyler atacaksam, bu özgün bir şey olmalı yaklaşımında bulundum hep. İnsanlar bloguma girdiğinde, “bu da neymiş” diyip okumaları ve benle yaratıcı noktalarda buluşmaları daha çok hoşuma gidiyor. “Photoshop nedir?” diye bir yazı yazsam, bu yazıyı okuyan kişi büyük ihtimal benim kim olduğumla ve nelerin peşinde koşmaya çalıştığımla ilgilenmeyecek. Biraz önce de dediğim gibi konseptlerimi anlamayıp çamur atan insanlar da çok var. Bazen motivasyonum bile düşebiliyor bu yüzden. Ve bu hafta “fark ettiğim” en önemli unsurlardan biri de, güç kazanıp büyümeye başladığımda, gözlerimi daha fazla açmaya çalıştığımda veya daha fazla noktaya temas etmeye çalıştığımda insanların sözlerini çok fazla takıyormuşum meğer. Gözlerimi kocaman açmaya çalıştığımda, kulaklarımı da bir o kadar tıkayıp manzaraya daha da odaklanmam gerektiğini yeni yeni fark ediyorum. Sadece bir şeyi yapmak istiyorum ve o şeyi kalkıp yapıyorum. Bu şekilde davrandığımdan beri çok daha fazla şey başarabildiğimi gördüm. Tabii herkese karşı kulakları tıkamak da pek doğru gelmiyor bana. Sizi destekleyen ve yapıcı eleştirilerde bulunan insanları da dikkatlice dinlemek gerekiyor bazı noktalarda. Ama maalesef, yanlış insanları bazen kolay tespit edemeyebiliyorsunuz. Hatta bazen sizi destekleyen insanları görmeyip, toplum içinde sizi rencide eden kişileri çevrenizde barındırıyorsunuz istemeden. Bence birilerini uzun bir süre incelemeden hemen güvenmeyin. “Kimseye güvenmeyin, insanlar menfaatçidir” gibi Facebook veya Twitter paylaşımı kıvamında şeyler söylemekten hiç hoşlanmam fakat kendinizi yıkılmış bir şekilde görmeden önce çevrenizdeki insanları iyice bir tartmanızda fayda var.

O kadar yazılıyor, konuşuluyor bu tür konular fakat bazı şeyleri o kadar hızlı fark edemeyebilirsiniz. Hayatı ve öğrenme serüvenini ipler ve düğümlerden oluşan uzun bir yola benzetirim. Hatta bazen oyunlara. Bir şeyi anlayabilmek ve görebilmek için bazı düğümlerin çözülmesi veya farklı noktalarda başarımların kazanılması gerekebiliyor. Her insanın öğrenme ve keşfetme yolculuğu farklıdır. Burada önem arz eden nokta, düğümleri çözmek için verdiğiniz emekler. Bu tür bir düşünceyi aslında ben de yakın zamanda ürettim zihnimde. Yaklaşık 5 yıldır yazılım ve tasarımla ilgileniyorum fakat bir şeyleri daha net anlayabilmem için bazı düğümleri farklı zamanlarda ve mekanlarda çözmem gerektiğini gözlemledim. Ben de birçok insan gibi kendimi bu alanlarda geliştirmeye çalışırken, çokça kısa yoldan gitmeye çalıştım. Fakat o kilit nokta aradığım yerde olmadığı için bir sonraki aşamaya uzun bir süre geçemedim. Bu yüzden yolum normaline göre daha çok uzadı. 2 ayda öğrenebileceğim şeyi 1 senede anca öğrenebildim. Bu yüzden yeni başlayan kişilere kısa yollara başvurmaları yerine, en kapsamlı yol hangisi ise onu önermeye çalışıyorum. Nedense buraya Önder Abi’nin sıkça kullandığı “hızlı giden atın b*ku seyrek düşer” sözünü eklemek istiyorum fakat cümlenin kendisi kadar saçma bir pozisyon olacak :D.

O kadar düğüm, nokta ve bağlantı demişken arkadaşlarımın bana en sık sorduğu soru şu ki, “birbirinden bağımsız o kadar konuyu nasıl birleştiriyorum?”. Beni az da olsa mutlu eden ve gururlandıran bir soru aslında bu. Çünkü yazıları direkt gelişine yazmıyorum. Doğaçlama bir şekilde yazıyorum doğru, fakat yazıyı sizlere servis etmeden önce oturup oklar çiziyorum. Evet, bildiğiniz ok çiziyorum. Yazıyı yazmadan önce hafta içerisinde geçen, yazılmaya değer başlıkları bir not uygulamasına yazıyorum. Yazmazsam çünkü büyük ihtimal unuturum. Daha sonrasında birbiriyle bağlanabilecek konuları alt alta dizip listeliyorum. Bağlanamayanları siliyorum ya da bir sonraki yazı için yedekte tutuyorum. En sevdiğim kısım ise tüm konu başlıklarını tek bir başlıkta nasıl toplayabilirim diye konu başlıklarına oklar çiziyorum. Bu şuna, şu şuna… Daha sonrasında yazmaya koyuluyorum. Bazen çok saçmalamak zorunda kalabiliyorum ya da paragraflar bir yere bağlanamayabiliyor. O tür durumlarda dinlediğim çalma listesini değiştiriyorum veya gidip balkonda oturuyorum. Bir yazar değilim, bu konu hakkında bir eğitim de almadım fakat böyle kendimce küçük teknikler geliştirmek beni yazmaya daha çok teşvik ediyor. Blog tutmak isteyip tutamayan arkadaşlara güzel bir ipucu olur diye de bu başlığın sonlarına eklemek istedim.

mac

Son olarak sonunda stickerlerimi yapıştırabileceğim bir kılıf bulabildim ve nedense bu renk yaratıcılığımı biraz daha tetikledi ve iyi hissetmemi sağladı :D. Bazen tarz değişikliği yapmak ve yeni renkler denemek motive edebiliyormuş. Sonuç olarak çok fosforlu olsa da miniğim çok cici oldu. Üstüne biraz renk ayarı yapıp sizinle de paylaşmak istedim. Bu gidişle umarım influencer olmam :D.

Bu Hafta Dikkatimi Çeken İsimler

Aslında bu hafta yeni kılıfla beraber SDTR topluluğundan Hamza‘nın bana özel CNC makinesi ile hazırladığı birkaç telefon tutacağı ve kitap ayracını da paylaşacaktım fakat kargoda bir sıkıntı yaşandığı için gösteremedim. Eğer sağ salim elime ulaşırsa Twitter’dan veya buradan sizlerle paylaşırım belki. Fakat konumuz bu değil tabii ki. Hamza ile çalıştığım süre boyunca işine ve müşteriye olan saygısı benim çok hoşuma gitti. Bir şeyler yapmak için çabalaması, yeni şeyler denemekten korkmamasını açıkçası takdir ettim. CNC işinden hiç anlamadığım halde kalıpların tasarım sürecinde sorularıma tahammül etmesi ve her aşamayı ince ince bana anlatması bence çok hoş bir şey. Hizmetinden ve saygısından memnun kaldığım için bir teşekkür mahiyetinde ona bu yazıda yer vermek istedim.

Bir diğer dikkatimi çeken ve çalışmalarını takdir ettiğim isim ise Didem Küçükkaraaslan. Yeni yeni front-end teknolojilerine atıldığım için çok hakim değilim bazı teknolojilere fakat bu alanda çok iyi içeriklerinin olduğunu söyleyebilirim. Konulardan bağımsız olsam bile anlatımı çok hoşuma gitti ve front-end alanında uzmanlaşmak isteyen insanların bu kanala da bir göz gezdirmelerini öneririm.

Son olarak uzun zamandır bana abilik, mentorluk ve hocalık eden Ahmet İbrahim abimin yeni prestijli işini kutlamak isterim. Kısa zamanda çok hızlı ilerlemesi ve teknik konularda çok çalışıp devasa bir bilgi birikimine sahip oluşu hepimize motivasyon kaynağı olmuştu ve olmaya da devam ediyor. Çevremde bu tür abilerimin ve ablalarımın olması beni mutlu ve gururlu hissettiriyor.

İlgimi Çeken Makaleler

Film Önerim

Bu Hafta Beğendiğim Müzikler

Pinterest’ten Hoşuma Giden Çalışmalar

Kapanış

Bu yazının da sonuna geldik efendim. Sürçülisan ettiysem affola. Zihninizde az da olsa fikir, kalbinizde bir tutam sevgi uyandırdıysam ne mutlu bana.

Basit düşünün, küçük başlayın ve sağlığınıza çok dikkat edin!

Sevgilerimle,

Ömer Ayyıldız