Herkese çok uzun bir aradan sonra tekrardan merhaba. Yazılar 2-3 gün gecikince dert edinen ben, nasıl da bir ay boyunca yok oldum öyle değil mi? Daha fazla bekletmeden, tamam artık Ömer şimdi kalkıp yazma vaktin geldi diyip yazmaya koyuldum.
Normalde yazılarımı öğlene doğru yazmaya başlar, saat 16.00 gibi servis ederim. Ama bu sefer gece yazıyorum. Işıklar kapalı, rengarenk editörüme bakıp yazıyorum işte.
Neden uzun bir süre 7. bölüm gelmedi diye birkaç kişi sordular Discord üzerinden sağ olsunlar. Okuyan insanların olduğunu görmek, gerçekten bana her defasında mutluluk veriyor. Her ne kadar kendim için yazıyorum desem de, sözlerinize değer veren insanlar görmek motive eden bir durum.
Bölüm 1: Küçük Bir Işık
Peki ya neden 7. bölüm bu kadar geç geldi? Yazılarımın bir süre sonra hep aynı konular ekseninde dolaştığını, psikolojik olarak iyi olmadığımı ve bazı fikirlerimin son sayılarda zorlama olduğunu düşündüğüm için uzun bir süre yazmama kararı aldım. Bu yazıyı mutlu hissettiğim zaman devam ettirmeliyim dedim ve uzun bir süre ellemedim. Bu süre zarfında sadece oturup insanları izledim. Kendimi dinledim. Nerelerde yanlış yaptığımı anlamaya çalıştım. Sebebi ise çok basit. İşsizlik. Yaşıtım olan çevremdeki herkes bir iş sahibiyken ben değildim. Öğrenciyim, okuldan sonra da bu telaşa kapılabilirdim ama hayatın kısa olduğunu düşünen insanlardan biriyim. Ne kadar erken olursa, yapacak ve deneyecek daha fazla şeyin olduğunu düşünüyorum. Ve 5-6 aylık uzun bir arayışın ardından “Ürün Tasarımı Stajyeri” olarak Krembi bünyesinde çalışmaya başladım. Ve bu durum beni hayallerime daha çok bağladı diyebilirim.
Arkadaşlarım ve büyüklerim defalarca bir alan belirlemem için beni sıkıştırıyordu. Ya tasarım ya da yazılım, ikisinden birini seçmek zorundaymışım gibi davranıyorlardı. İki alana tutkuyla bağlıydım ve iki alanda da bir şeyler üretmek istiyordum. Ve hayalimdeki işin “tanımını” bulabilmek adına sürekli araştırma yaptım. Ve karşıma o, asla unutmayacağım ilan çıktı. GitHub Product Designer ilanı… İlanın açıklamasını okudum ve hem tasarım yapabileceğim, hem kod yazabileceğim hem de bir şeyler üretirken tüm ipleri elime alabileceğim harika bir iş tanımı. Product Designer ifadesini çok fazla görüyordum ama hep farklı bir alanmış gibi canlanıyordu aklımda. Bu işi yapan ünlü isimleri araştırmaya koyuldum ve karşıma en sevdiğim tasarımcılardan biri çıktı: Jonathan Ive. Kendisi bir ürün tasarımcısı. Türkiye’den Adem İlter ve tmlab ailesinde daha önce gördüğüm diğer ürün tasarımcısı abilerim vardı bu mesleği yapan. Tam da istediğim şeyi yapıyorlardı. Daha çok motive olmuştum. Her yere ben “ürün tasarımcısıyım” diye yazmak ve bağırmak istiyordum. Benim için yeni bir serüvenin başladığını da biliyordum. Ama mutluydum. Hayatı, domino taşı gibi yan yana dizilmiş engellerle kafamda canlandırırım. Ve bir engeli aşmıştım artık. Tüm yorgunluğum gitmişti. Sonrasında çok yakın bir abim olan Alihan Abi’ye bu alanda çalışmak istediğimi ve böyle bir firma varsa stajyer olarak çalışmak istediğimi belirttim. Kendisi de yanında çalışabileceğimi söyledi. Krembi bir girişim ve burada yük olabileceğimi düşündüm. Ama kendisi nitelikli insan kaynağı yetiştirmek istediğini belirtti ve ofise davet etti. Uzun bir aradan sonra ilk defa dışarı çıkmıştım. Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi adında mükemmel bir yere gittim. Fikirlerini hayata geçirmeye çalışan onlarca insan ve girişim vardı. Ferah ve motive eden bir hava da vardı. Evimde gibi, buraya aitmişim gibi hissediyordum. Ne kadar para kazanacağımdan çok burada neler başarabileceğimi düşünüyor ve hayal ediyordum sürekli. Girişimlerdeki ortamın o kadar iyi olmadığını söyleyen insanlara aldırış etmemeyi seçtim ve uzun bir aradan sonra hedeflerime ve hayallerime tekrardan odaklandım. Şu anlık her şey gayet yolunda gidiyor ve umarım böyle devam eder.
Bölüm 2: Meşhur Sorum: “Ne Öğrendim?”
Özetleyecek olursak hiçbir şeyin sürekli olarak aynı şekilde devam etmeyeceğini ve pes etmezsem bir çıkış yolu elbet bulabileceğimi öğrendim. Sabırlı bir insan olduğumu bilmiyordum fakat onu da öğrenmiş oldum. Gelecekte ne yapacağımı, ne olmak istediğimi, hayattaki amacımı ve benzeri birçok soruyu sürekli düşünüp durmaktan en ufak ümitsiz bir söz duyduğumda çöker hale gelmiştim. Zorlanıyordum belki de ama ölmüyordum. Çünkü engelin altında kalmamak için çok çalışıyordum. Tasarımlarımla ve fikirlerimle insanlara dokunmak istiyordum. Dünya’yı belki kökünden değiştiremem ama ülkem ve insanlık adına küçük bir dokunuş yapmak zorudaymışım gibi hissediyorum. Bu bir baskı değildi benim için, sadece bu hedef için yaşamayı ve üretmeyi seviyorum. Tasarımda da, yazılımda da ortak olan şey, bir sorunu çözmek. Ve ben de kayda değer sorunları çözebilmek için yaşıyorum.
Bölüm 3: Ne Zaman Kaybediyoruz?
Bu soruyu da kendime ve yaptığım küçük sunumlarda insanlara sürekli sorarım. Ne zaman kaybediyoruz? Başarısız oluyorsak bir yerlerde bir şeyler kaybettiğimiz aşikar. Peki genel olarak biz tasarımcılar, geliştiriciler, kısacası insanlar ne zaman kaybediyoruz? Bence bencil olduğumuz vakit kaybediyoruz. İnsan bencil bir varlık ama bazı noktalarda bencilliğimizi ve kibrimizi bir kenara bırakmamız gerekiyor. Bir arkadaşınız, bir sevdiğiniz ve hatta rakibiniz, bir başarı elde ettiğinde tebrik etmeyi ve saygı göstermeyi bilmemiz gerekiyor. Çok bir şey değil bu istediğim. Çalıştığımız veya birlikte olduğumuz insanlara da değer vermeliyiz. Değer vermek ve değer görmek insanları motive eden kaynaklardan birisidir bence. Değer verdiğiniz insanlar yamuk yapabilir belki bir süre sonra, belli olmaz. Bırakın öyle bir durumda da saygısızlıkları kendilerine kalsın.
Çevremizdeki bazı insanlar bir şeyler başardıklarında da hemen bir açık arıyoruz nedense. Kıskanıyoruz. Ama sonuç itibariyle o kişi çalışmış ve başarmış. Bu tür kıskançlıkları ve kötü düşünceleri bir kenara bırakıp saygılı olsak, tebrik etsek ve değer verilmesi gereken insanlara değer versek her şey daha iyi olacak belki de. Böyle diyorum ama ben de zaman zaman bu tür hatalara düşmüyor değilim.
Bir diğer nokta ise maddiyata çok önem veriyoruz. Yakın zamanda Netflix’te yayınlanan Squid Game adında bir diziyi izledim ve verilen mesajlar çok hoşuma gitti. Bu yüzden yazımda da yer vermek istedim bu konuya. Şöyle bir etrafıma baktığımda hedeflerimiz hep para ve maddi şeyler olmuş. Manevi şeylere verilen değerler azalmış. Benim yaşımdaki çoğu kişi “çok para kazanıyım, güzel bir evim, arabam olsun, yurt dışında yaşayayım” gibi hedefler belirlemiş kendilerine. Peki ya sonra? Bunu kendilerine sorduklarını pek düşünmüyorum. Bazen yatakta uzanıp geçmişte geriye gidiyorum. 14-15 yaşlarındayken hep telefonum ve bilgisayarım olsun isterdim ve bunun için dua ederdim. Belki de her gün gece dua ederdim. Telefonum ve bilgisayarım olursa çok fazla şey yapabileceğimi ve mutlu olacağımı düşünüyordum. Zaman geçti ve eski de olsa bir telefonum ve bilgisayarım oldu. Ama mutlu değildim. Daha büyük ekranlı bir telefonum olsun istiyordum ve Macbook’um olursa daha iyi bir yazılımcı olacağımı düşünüyordum. Daha büyük ekranlı bir telefonum ve Macbook’um da oldu ama bilin bakalım ne eksik. Mutlu değilim. Hala daha bir telefon ve bilgisayar istiyorum. Ve sonra şöyle oturup düşündüm. Benim istediklerim bence bunlar değildi. Bunlar benim hedefim olamazdı. Zevk aldığım şeyler bunlar olmamalıydı çünkü her yeni bir modelde, ben o modeli isteyecektim. Ve bu sonsuza kadar devam edecekti. Hiçbir zaman hedefime ulaşamadan ölecektim belki de. Ve işte bu düşünceden sonra bu tür şeylere daha az değer vermeye ve elimdeki şeylerle yetinmeye başladım. Saygıya, sevgiye ve diğer güzel duygulara önem vermeye başladım. Sevgilimi, annemi, dostum Kadir’i ve topluluklardaki diğer insanları mutlu edince daha fazla mutlu olmaya başladım. Böyle diyorum ama paranın gereksiz bir şey olduğunu düşünen insanlardan değilim. Sadece paranın bir amaç değil, araç olması gerektiğini savunmaya çalışıyorum.
Nedense bu tür yazılar yazdığımda kendimi filozofmuş gibi hissediyorum. Ama bazı sorulara felsefi bir yanıttan başka bir yanıt veremiyorum bazen. Bu yazı serisini sürekli olarak takip eden kişilerin de yazış tarzımın bilincinde olarak okuduğunu bildiğim için içimden ne gelirse onu yazıyorum.
Bölüm 4: Daha Doğru Tasarlamak
Tabii böyle hayatın anlamını ve amacını kendimizce tanımlamaya çalışırken elbet bir şeyler üretmemiz, bir şeylerle uğraşmamız gerekiyor. Keşiş veya bir filozof değilim çünkü. Uygun şartlar sağlandığında belki ilerde bu tür konularla daha çok uğraşan biri olurum, kim bilir. Ama şu an tasarlamayı ve bir şeyler üretmeyi seven bir gencim.
Tasarımın ve tasarlamanın ne kadar önemli olduğunu her yerde anlatıp dururum. Discord’da sesli kanallarda, mutfakta annemin dibinde veya misafirlikte… Kısacası her yerde konuşup dururum. Fakat “grafik tasarımı”nı ve “tasarlamayı” kimse hala daha kafasında oturtabilmiş değil çevremde. Ben de oturtamadım daha. Ama tasarıma olan bakış açım her ay değişkenlik gösteriyor diyebilirim. Özellikle hocamın dedikleri sürekli kafamın derinliklerinde dolaşıp duruyor. Üniversiteye ilk başladığımda, tasarım konusunda çok fazla “biliyorum ediyorum” havalarındaydım. Ve bu baya baya birkaç ay daha sürdü. Her defasında hocam bana kızıyordu. Acele ettiğimi ve bazı şeylerin farkında olmadığımı söyleyip duruyordu. Bunu tüm sınıfa da söylüyordu. Herkes grafiker olmaya çalışıyordu ama hocamız bizi gerçek bir “tasarımcı” olarak yetiştirmeye çalışıyordu. Bir diğer hatamız ise yaptığımız çalışmalara gereğinden fazla duygu yüklüyorduk ve eleştiri kabul edemiyorduk. Gereksiz tasarımlar yapıyorduk. Ve bu tasarımları yaparken gereksiz ögeler kullanıyorduk. Bir sorunu “dert edinip” onu çözmek için uğraşmak yerine kendimizi sanatçı sanıp rastgele şeyler yapmaya çalışıyorduk. Peki bunun doğrusu nedir diye soracak olursanız, “doğru” bir tasarım yapabilmek için disiplinle çalışmak gerekiyor. Kendimce izlediğim yol: önce kurallara uymak, daha sonrasında bu kuralları yaratıcı bir şekilde yıkmaya çalışmak. Doğru bir tasarım sunabilmek için sorunu da iyi bir şekilde anlamak gerekiyor. Hatta en önemli aşama sorunu iyi anlamak bence. Bu yüzden konuşmadan önce daha çok dinlemeye, yapmadan önce daha çok düşünmeye çalışırım. Mesajı aktarma hususunda işe yaramayan ögeleri barındırmamak da çok büyük bir önem arz ediyor. En azından bence, daha temiz ve derli toplu bir iş çıkıyor ortaya.
Henüz öğrenci olan bir tasarımcıyım fakat çevremde bir şeyler tasarlayan insanların çalışmalarını eleştirirken olabildiğince çok soru sordurmaya çalışırım kendilerine. Belki bir sanat yönetmeni gibi birçok açıdan eleştiremem ama kendilerine ve çalışmalarına sordukları bu sorular çalışmanın daha da profesyonelleşmesine yol açıyor. Olabildiğince çok sorgulamak belki de okuldan öğrendiğim en güzel alışkanlık olabilir.
Bölüm 5: Beğendiklerim
Dikkat ettiyseniz bu yazıyı bölümler halinde yazdım. Bu şekilde daha derli toplu olacağını düşündüm ve bir de böyle denemek istedim. 1 aylık süreçte hoşuma giden ve sizinle paylaşmak istediğim şeyleri bu başlık altına bırakıyorum. Umarım beğenirsiniz.
Filmler ve Diziler
Videolar
- Her Gün Duymaktan Bıktığımız Cümleler ve Savunma Kalkanı - Oğuz Benlioğlu
- ARTIK İŞE KOYULMA ZAMANI! - Can Değer
Müzikler
Pinterest Pinleri
Bölüm 6: Kapanış
1 ay sonra tekrardan kafamdakileri bir yazıya dökmek bana çok iyi geldi, umarım siz de dile getirdiğim konuları beğenmişsinizdir. Umarım hedeflerinize giden yolda güzel işler ortaya koyabilirsiniz. Bir gün siz okurlarla yolum kesişir ve sizleri dinleme fırsatı yakalarsam, başarılarınızı ve beraberinde getirdiği mutluluğu burada paylaşmayı çok isterim.
Kendinize ve sağlığınıza çok dikkat edin. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!
Sevgilerimle,
Ömer Ayyıldız