Herkese selamlar. Ben Ömer ve her zamanki gibi gecikmiş bir sayıyla karşınızdayım. Fakat bu gecikme sürelerinin ne kadar değerli olduğunu son birkaç yazıda farketmişsinizdir umarım. Çünkü bu serinin amacı, bir şeyleri gerçekten sindirip bunları sağlam temellerle size aktarabilmek. Bu sağlam temeller üzerine de birazcık değineceğim bu yazımda.
Bir önceki yazıdan itibaren geçen sürede, çoğu konuda fikirlerim sürekli değişip durdu. Kimi konulara anlam veremedim, kimilerine ise duygusal yaklaştığım için çoğu zaman yeniden düşünmek ve değerlendirmek durumunda kaldım. Fakat bu son 2 hafta, gerçekten olgunlaştığımı hissettiğim haftalardan biriydi.
Okuldan eve dönerken, sürekli, bu yazıda yazacağım konuları düşünüp durdum. Ve belki de düşüncelerimi en çok etkileyen, yoldaki insanlar oldu. Dışarıda birçok hayat hikayesi görmek mümkün. Kimisinin elindeki çantadan, kimisinin telaşından, kimisinin renkli saçından, bir sürü hikaye ve anlam çıkarabiliyorsunuz. Durakta, önümde annesiyle duran bir çocuğun, annesine söylediği anlamsız şeyler bile, size farklı bir perspektiften bakma imkanı sunabiliyor. Veya otobüste herkes yorgun yorgun otururken, camın buğusuna kalp çizmeye çalışan bir kadın… Bu tür küçük detaylara hayat verebilen bir tasarımcı olmak için eskisine nazaran daha çok çalışıyorum ve gözlem yapmaya çalışıyorum. Bu öğrenme serüveni kimi zaman zorlu olsa da bana her anlamda çok şey katıyor.
O halde edindiğim tecrübe ve bilgileri daha fazla bekletmeden başlıklara ayırmaya başlayalım.
Bölüm 1: Korkuyoruz
Bu yazıyı hazırlarken, taslaklara yazdığım konu başlıklarının çoğunda “korkmak” fiilinin olduğunu gördüm. Ve evet, sanırım her şeyden korkar olduk. Özellikle de insanların düşüncelerinden. Bize sınırlar çizen bu korkuları aşmaya çalışmadığımız sürece, ne yazık ki kendi düşüncelerimizin dayanıklılığı da o kadar azalıyor. Herkes kendi kabuğuna çekildiği için maalesef bazı konularda birlik de olamıyoruz. Bu durumu sanırım en çok da okulda gözlemliyorum.
Bir şeyleri “öğrenme” yeri olan okulda, “denemekten” ve “hata yapmaktan” korkan çok fazla öğrenci var. Buna sebebiyet veren de yine öğrenciler. “Kanka, ön sıralara geçmeyelim”, “bu da hocaya yalakalık yapıyor he” gibisinden söylemler, gerçekten bir şeyler yapmak ve söylemek isteyen öğrencilerin önüne adeta bir duvar örüyor. Kimse bir fikir belirtmiyor diye “şimdi ben atlamayayım” diyerekten kendini geriye atan birçok kişi olduğuna eminim. Çünkü bunu ben de yaşadım. Kendini sınıfın veya grubun bu sessizliğine gömen kişiler, maalesef kendilerini, tasarımlarını ve düşüncelerini savunamaz halde buluyorlar.
Bir diğer konu ise az ve öz konuştuğumuzu sanmak. Az ve öz konuşmak ile geriye çekilmek arasında ince bir çizgi vardır. Az ve öz konuşabilmek için elinizde belli bir bilgi birikimi, açıklama ve değerlendirme bulunmalıdır. Diğer türlü vermiş olduğunuz kısa ve kaçamak cevaplar, konuya ilgisiz olduğunuzu ve çekingen davrandığınızı gösterir. Özellikle grup çalışmalarında kendinizi geriye atmak, diğer ekip arkadaşlarınızın da motivasyonunu düşürecektir.
Bu tür çekimser davranışlar, kimi zaman karakteristik özelliklerden kaynaklanırken kimi zaman da “başarısız olma” korkusundan kaynaklanıyor. Hocamızın geçenlerde söylediği şu söz çok hoşuma gitti ve tam da bu konu ile alakalı.
“Hangimiz ilk seferde çekici doğru vurabildik ki? Hangimiz tek seferde başardık ki?”
Başaramama korkusu yüzünden, bize çok şey katabilecek işleri üstlenmekten de korkuyoruz maalesef. Bilgi çoğu zaman altın bir tepside servis edilebilen bir şey iken, tecrübe maalesef öyle değil. Dağa hiç tırmanmadan, dağın ne kadar soğuk olduğunu bilemezsiniz. Belki de soğuk değildir?
Bölüm 2: 5 Adımda Nasıl Savaşçı Olunur?
Korkularımızı ve sınırlarımızı aşabilmek adına kimi zaman gerçekten birkaç adım atmaya çalışıyoruz fakat bu sınırları aştığımızda “oh be kurtulduk” diyoruz ve bir diğer sınırın farkına varmıyoruz. Çünkü çoğu zaman attığımız adımların mükafatını hemen alacağımızı düşünüyoruz. Bunu YouTube’de 10 dakika gezerek bile anlayabilirsiniz. “5 adımda tasarımcı olun”, “10 adımda nasıl Google çalışanı olursunuz” gibi başlıklar görmeniz çok olası. Ve bu videolar da çok izleniyor. Çünkü bu videoları izlediğimizde birden bir üst seviyeye çıkacağımızı sanıyoruz. Elbette elinize birtakım faydalı bilgiler geçecektir fakat sizi başarılı kılacak diğer bir unsuru kaçırıyorsunuz. Tecrübe. Aldığınız bilginin ne kadar doğru olduğunu veya farklı alternatiflerinin olup olmadığını tecrübe etmeden bilemezsiniz.
Peki bu tecrübeyi nasıl edineceğiz? Gerçekten güzel bir soru. Herhangi bir alanda yeni başlamış bir kişinin, en çok sancısı olduğu nokta belki de. Çünkü kimi zaman hala daha bu durumu yaşıyorum. Bunun üstesinden de bir şeyleri üstlenerek gelmeye çalışıyorum. Bir önceki başlıkta bahsettiğim şeylerin önemini burada daha rahat görebilirsiniz. Geri çekilip bir şeylerin olmasını beklemek yerine, korkmadan adım atmak gerekiyor. Bu iş büyük olsun küçük olsun, biriktirdiğiniz bu deneyimler daha sonrasında kendi ortamınızı yaratmakta oldukça işinize yarayacak. Daha geniş bir açıdan bakmayı öğrendikçe, kendinize dert edinebileceğiniz şeylerin sayısı da bir o kadar artacaktır. Bu sayede bu tasalara ürettiğiniz çözümler, diğer bir adıma geçebilmenizi sağlayacak. Vermiş olduğum bilgiler yeni veya kendi ürettiğim bilgiler değil. Hemen hemen çoğu yerde aynı nasihatleri görebilirsiniz. Fakat bir adım atmadığınız ve bu sorunlarla bizzat kendiniz savaşmadığınız sürece bir anlam kazanmayacaktır. Ben de bunları bir şeylerle boğuşa boğuşa öğrendim ve size olabildiğince doğru aktarmaya çalışıyorum.
Bölüm 3: Daha Fazla
Çok çalışmanın önemini her sayıda vurguluyorum hemen hemen. Fakat bir süre sonra, bazı noktalarda yerimde saydığımı farkettim. Bu yüzden kendime yeni kapılar açmak için farklı yollar aramaya koyuldum ve yeni zorluklar oluşturdum. Tasarım üzerine birtakım kataloglar ve kitaplar biriktirmeye başladım. Öğrencilik yıllarımda bu tür koleksiyonlar yapmak nedense hoşuma da gidiyor. Açıp okumayacak olsam bile rafımda çok hoş bir görüntü yaratıyor. Fakat çoğu zaman açıp çalışmalara uzun uzun bakıyorum. Birkaç dakika bakıştığınız çalışmalar kimi zaman bilinçaltınıza çok sağlam tesir edebiliyor. Ve bir zaman sonra kendi işlerinize de yansıyor.
Kendime oluşturduğum bir diğer kasıtlı zorluk ise, birilerine hocalık/mentörlük/liderlik etmeye çalışmak. Karşı tarafa doğru bilgileri verebilmek adına vereceğim bilgileri, birçok kez teyit etmem gerekiyor. Bu da beraberinde öğrendiğim şeylerin temelini daha da sağlam oluşturmama yardımcı oluyor. Karşı tarafın bana sorduğu sorular, çoğu zaman yeni bir şey öğrenmeme de neden oluyor. Fakat buradaki bir diğer zorluk ise karşınızdaki kişinin psikolojisini anlamaya çalışmak. Grafik tasarımında benimsediğimiz disiplinleri olduğu gibi aktarmak biraz zorlayıcı bir süreç. Ben de tasarıma ilk atıldığım yıllarda bu tür disiplinleri anlamakta zorluk çekmiştim. Karşı tarafa “sınırlar çerçevesinde yaratıcı olmalısın” gibisinden bir cümle kurduğunuzda yarım saat suratınıza bakabilir. Sınır var ama yok? O da nasıl oluyor? İşte bu “tasarımcı gibi düşünme” psikolojisini karşı tarafın psikolojisine uygun bir şekilde aktarmaya çalıştığınızda birden fazla perspektif keşfedebiliyorsunuz. Benim de kendim için olan bu “meydan okumanın” en sevdiğim yanı da bu oldu sanırım.
Bölüm 4: Pratik Yaratıcılık
Kaynak biriktirdiğim, bir şeyler inceleyip karaladığım bu süreçte sanırım en yakın arkadaşım tabletim oldu. Her ne kadar eski bir cihaz olsa da eskiz yaparken, bir şeyler okuyup veya izlerken çok işime yaradı. Sanırım ilerleyen dönemlerde de bir iPad’e geçiş yapabilirim. Eğer bilgisayarınız yoksa veya çok masraf yapmak istemiyorsanız, bir tablet kat kat yeterli olacaktır. Daha büyük bir ekrandan bakmak ve çizmek için bilgisayarınızı taşımak yerine sadece tabletinizi alıp çoğu yerde çizim yapabilirsiniz. Fakat kağıda eskiz yapmak daha rahat geliyor hala.
Yakın zamanda bir şeyler okumanın ve çizmenin yanı sıra kendime birtakım yeni hobiler edinmek istedim fakat birazcık acı bir gerçekle karşılaştım sanırım. Hobi edinebilmek için -hobiden kastım el işi, çizim, koleksiyonerlik vb.- gerekli malzemelerin çok pahalı olduğunu gördüm. En basitinden bir puzzle bile öğrenci bütçesini birazcık sarsabiliyor. Bu durumun gençleri oldukça mutsuz ettiği de bir gerçek. Bu tür şartlar altında yaratıcı olabilmek, kafayı boşaltabilmek de birazcık zorlaşıyor haliyle. Fakat dijital dünyanın sunduğu sonsuz imkanlar bu hususta dertlerimize deva olabiliyor.
Bölüm 5: Beğendiklerim
Makaleler
- The Era of Design Systems Is Gone - Onchky
- Why designers should move from px to rem — and how to do that in Figma - Christine Vallaure
Web Sayfa Tasarımları
Videolar
- Markalar Sizi Nasıl KANDIRIYOR? - AkademikLink
- How to become a Product Designer (Product Design Pathways) - Relab Studios
Müzikler
Pinterest Pinleri
Bölüm 6: Kapanış
Günlerin ve çalışmaların verdiği yorgunluğu, kazandırdığı tecrübeleri ve hisleri bu yazıda sizlere aktarmaya çalıştım. Umarım konu başlıkları, az da olsa ilham verebilmiştir. Henüz öğrenciyim, sürçülisan ettiysem affola.
Üretmekten, konuşmaktan ve dik durmaktan korkmadığınız günlerinizin olması dileğiyle…
Sevgilerimle,
Ömer Ayyıldız