Herkese selamlar. Bu yazı, Mirket kitap kulübünde okuduğum Hayvan Çifliği kitabı üzerine aldığım notları içerir. Okuduğum ve hoşuma giden kitapları bu seri altında paylaşmayı planlıyorum. O halde uzatmadan notlarımdan kesitleri sizlerle paylaşayım.
Hayvanlar Üzerinden Tasvir
Domuzlar hem dinlerce hem de halk dilinde o kadar iyi hayvanlar olarak nitelendirilmezler. Bu durumun kitaba da yansıdığını görebiliriz. Zamanla türlü türlü kurnazlıklar yapmaları, canice davranmaları ve aynı anda birden fazla domuzla beraber olmak gibi gibi… Domuzlar akıllı varlıklar mıydı, daha önce duyduğum bir şey değildi açıkçası.
Kediler nankör, eşekler miskin, atlar saf ama bir o kadar da sadık. Köpekler sadık ve korumak için her şeyi yapan hayvanlar… Kitap ise bu tür betimlemelerden yararlanarak politika üzerinde etkisi olan insanları çok iyi bir şekilde işlemiş.
Kitle Yönetmek ve Algı
Domuzların birkaç hayvanın saflığından, unutkanlığından ve aptallığından faydalanıp algı oyunları yaptığı kesin bir gerçekti. Suçu hiçbir kanıt olmadan Snowball’a atmak, eski günlerin daha kötü olduğunu hiç anlamadıkları verilerle her gün kendilerine dayatmak, “azalma”nın olmadığını sadece “düzenleme” yapıldığını söylemek… Bu tür algı yönetimlerinin günümüzde kendi ülkemizde dahi gördüğümüz aşikâr. Halkı farklı yöne çekme, kendi aleyhine olan bakış açılarını dayatma ve “yandaş” kesimi bu algılara müdahil etme gibi birçok yöntemin olduğunu bu kitap sayesinde daha iyi gördüm.
Kusursuz Yönetim Prensipleri
Kitabın başında hayvanların tek amacı sadece özgür ve eşit olmak, az çalışmak ve çok beslenmek iken; kitabın sonuna doğru yine insanların kurduğu alt-üst içeren sistemlere bir dönüş olmuştur. İnsanlar ve hayvanlar dönüp dolaşıp yine kapitalizm, sosyalizm ve türevi görüşlere mi bağlanıyordu?
Özgürlük, adalet ve eşitlik. Bu üçünün gerçekten kusursuz bir şekilde işlediği bir yönetim var mıdır? Küçük ekiplerden büyük devletlere kadar, gerçekten bu üç unsurun “kusursuz” işlediği bir yönetim anlayışını insanlar icat edebilecek mi ya da etti mi?
Milattan önceki filozoflardan, günümüzdeki devlet yöneticilerine kadar kimse hâlâ daha herkesi memnun eden bir sistem bulamadı bence. Çünkü insanlar bencil varlıklardır. Birkaç iyi kalpli insan olsa da insan yine de kendi menfaatini düşünür. Tıpkı kitaplardaki domuzlar gibi. Domuzlara hakaret eden biz, aslında pek de farklı değilmişiz?
Ben de halihazırda büyüklü küçüklü birçok ekip yönetiyorum ve 4 yıldır kendimi yönetim alanında geliştirmeye çalışıyorum. Fakat şu ana kadar tıkır tıkır işleyen ve herkesi memnun eden bir sistem oturtamadım. Ve bu kitapta bulunan bazı teknikleri istemeden veya kimi zaman isteyerek uyguladığımı fark ettim. Çeşitli algı ve pazarlama teknikleri, ekipler arası sınıflandırma ve türevi birçok küçük detay. Şimdiye kadar hep adalet olsun, merhametli ve iyi olayım diye bazı şeyleri denedim açıkçası. Ve bunların aslında insanlar için nasıl bir etki yarattığını bu kitap sayesinde gördüm. Ben bile bunları kendi kendime keşfedip uyguladıysam, bu tür dürtüler insan fıtratında da var mıdır? Neden olmasın?
Bu kusursuzlukları barındıran “fikirleri” gerçekleştirmek belki de imkânsızdır fakat biz bunlara tıpkı çiftlikteki hayvanlar gibi sıkıca bağlanıp, günün birinde özgür ve eşit olacağımı hayal ederek hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruzdur. Kim bilir? Tanrı mı? Belki de her inancın tanrısı bile sırf bunu görmek adına bizleri yaratmıştır? Aslına bakacak olursak, hayattaki bütün bu çabalar, kendimizi daha mutlu hissetmeye çalışmaktan dolayı. Hayatın anlamı da tam olarak budur belki de…
Siyaset ve tarihle aram pekiyi değildir fakat bu kitapla beraber beynimin bir tarafında sürekli güçlenen politik bir kimliğimin olduğunun farkına vardım. Ve bu durum bir tık hoşuma gitti diyebilirim.
Ömer Ayyıldız